Bir ressamın, eserini oluşturma aşamasına ve bizzat eserin içerisine bizleri konuk eden ve aynı zamanda filmin merkezinde olan ressamın da yapmak istediği gibi, resmin her detayındaki naturalizmin yanı sıra dünyevi yaşamı tanrının yüce varlığıyla karşılaştırması ile birlikte ‘gerçeküstücü’ bir yerden yaklaşıyor bizlere film.
2011 yapımı Lech Majewskinin bu yaratıcı eseri hakkında konuşmadan önce muhakkak filmin de konu edindiği eser olan Pieter Brugelin 1564 tarihli ‘’Galgota Alayı’’ hakkında konuşmamız lazım. Filmin içerisinde ressamın da bizzat bizlere bahsettiği gibi, resmi incelediğimizde birçok detay gözümüze çarpıyor. Ressam filmde, bu eserde anlatmak istediği detayları kendi de söylüyor zaten. En tepede bulunan ve göze çarpan değirmen zamanı temsil ederken, filmde de gördüğümüz değirmenci tanrının vekili diyebiliriz. Sol kısımda kalan kasaba yaşam çemberini temsil ederken, sağ tarafta ise ölüm çemberini görebiliyoruz. Ağaç figürünün açık bir şekilde hayat ağacının tasviri olduğunu farkedebiliriz. Aynı şekilde üzerinde ölü bedenlerin bulunduğu tekerlekler ise ölüm ağacıdır. Sağ alt kısımda Meryem Ananın çaresiz ve kederli yüzünü seçebiliyoruz. Resmin merkezinde ve ana konusu diyebileceğimiz İsa Mesihi ise farkedebilmemiz için daha detaylı bakmamız gerekiyor. Ressamın bunu yapma sebebi daha önceden de İsa’nın yaşamın en merkezinde olmasına rağmen gözardı edilmesi ve takdir edilmemiş oluşu olarak yorumlanıyor. Günümüzde resim sanatının da aynı bu eserdeki İsa Mesih gibi değeri verilmeyen ve gözardı edilmiş bir sanat olduğu gerçeği bu filmle birlikte, daha doğrusu bir diğer sanat olan sinemanın yardımıyla bizlere anlatılmak isteniyor. Filme gelecek olursak. Oldukca gösterişli bir girişle başlayan film, henüz ilk sahnede bizlere resmin tamamını baştan sona seyretme fırsatı sunuyor. Resmin içerisindeki bazı figürler hareketsiz bir şekilde dururken, bazı figürler hareketlerine devam etmekte. Ressamın resmin içerisindekileri anlatışını duyuyoruz. Resimde henüz donup kalmamış olan figürler ve ressamın anlattıklarıyla da resmin henüz bitmediğini anlıyoruz. Ressamın da resmin içerisinde görünmesiyle ve resmin içindeki figürlere bizzat müdahale etmesiyle birlikte ne tarz bir anlatının içerisine gireceğimizi henüz ilk sahneden tadımlamış oluyoruz. Polonyalı yönetmen Lech Majewski’nin modern ve alışılmış anlatıların aksine bu denli; az diyaloglu, alışık olmadığımız ses tasarımına sahip, resim mi yoksa gerçek mi ilk bakışta anlamayacağımız ve sadece geniş plan çekimlerde değil resmin içerisine girdiğimiz çekimlerde de adeta bir film değil bir resmi izliyormuşuz havasına sahip sahnelerin yaratılmasının, filmin asıl amacına ve resme olan saygı duruşuna epey hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Filmde ressamın da bahsettiği her detaydaki hikayelerin önemini anlatmaya çalışan iki eser var karşımızda. Birisi Pieter Brugel’in eseri diğeri ise Lech Majewski’nin eseri. Bu iki eserin de merkez noktasında bulunan İsa Mesihin çarmıha gerilme hikayesi de sanırsam insanlık tarihinin en popüler hikayesi ve bu iki sanatçının en çok bilinen hikayeyi seçmelerini de oldukca yerinde buluyorum. Ancak iki eserin de amacı İsa Mesihin merkezde olmasına rağmen gözardı edilip başka hikayelere odaklanılması. Film içerisinde de birçok başka hikayeye misafir oluyoruz. Buzağısı ve karısıyla birlikte yaşayan adamın -suçunu öğrenemesek de- tekerleğe bağlanıp kargalara yem olarak bırakılması. Diri diri gömülen bir kadın. Çevrelerinde bu kadar büyük vahşetler olmasına rağm en kaderini kabul etmiş ve hayatını yaşamaya devam eden kasaba halkı. Gülen oynayan çocuklar. Şarkı söyleyip dans eden veya sevişen insanlar.
Filmin son kısmına geldiğimizde ise İsa Mesihin kırbaçlanarak hac taşıdığı ve kalabalık bir insan grubunun da ona eşlik ettiği sahnede Ressamın emir vermesi ve Tanrının vekilinin (Değirmenci) onayıyla birlikte, değirmenin dönmesi ve zaman durur. Bu sayede Resim sanatıyla birlikte aynı zamanda Sinema sanatının da hikaye anlatıcılığına bir saygı duruşu yapılır adeta. Ressamın da kendi çizdiği dünyada Tanrının vekiline emir verebilecek konumda oluşu aynı şekilde yönetmeni de o mertebeye koymamızı sağlıyor ve sanatçının değerini bizlere göstermiş oluyor. Son olarak, konu edilen resmin ve belirli ölçüde ressamın hikayesini adeta sanatlar arasında geçiş yaparak Sinemanın bizlere sunduğu anlatı biçimlerinden faydalanarak anlattığı için kesinlikle deneyimlenmesi gereken bir geçiş töreni, bir eser ve bir tartışma konusu.
Comments