Efendim? Yani merhaba.
Benim. Kimse yok.
Ben yaptım burayı. Taşları çok.
Avuç içi kadardı deniz kıyısında. Koca koca oldular taşıdıkça taşıdıkça.
Ağırlığınca ezildiğim yerde kurdum bu uzun kuleyi. Bazen açılır taşların dili, sihirli.
Gözleri de vardı benimkilere benzer.
Ağzı vardı kiminin, kiminde yok. Rengi bile yakındı bana.
Ben daha sarıya çalıyorum gride ama.
Önce küçücüktü kulem. Ben büyüdüm, o yetişti.
Ben koştum, o sertleşti.
İçinde estim gürledim. Ağızlarla hep aynı ipteydim.
Üşümeye başlayınca sık sık, kapıyı bırakır oldum aralık.
Çıkmak artık güçleşiyor.
Olsun, burada taşlar hep gülüyor.
Eteklerim savruluyor, bak, kocaman!
Üstelik gökyüzü oluyor tavan.
Dışarıyı unutmaya başladım. O da beni.
Merak edenim yoktu, annem öldü.
Babam da yoktu, annemi o öldürdü.
İsmim de yoktu, ses olmayınca.
Cismim de yok, orada tek başıma ya.
Kuleye girdiğim yaştayım.
Üzülme küçük, ben buradayım.
Ne mutlu, ne özgürüm burada!
Tepilmiş yollardan, dirençli dağlardan ve cümle olasılıktan uzaktayım.
Korkulu fırtınadan, iğneli oltadan, yerdeki çukurdan uzaktayım.
Güçlü aslandan, azgın sırtlandan, hortlak tavşandan uzaktayım.
Sarhoş ormanlardan, sevda sarmaşığından, uçsuz sulardan uzaktayım.
Serpilen ağaçtan, devinen bahardan, salınan ıtırdan uzaktayım.
İnsanlardan, dünyalardan, doğmalardan, olmalardan..uzaktayım.
Bir kuş buluyordu beni yalnız.
Kafam dolu dolu olunca, sahiden yani katır kutur çarpınca buzlarım, sesine gelirdi zahir.
Ne yapmaya bilmem ama etrafımda dönenir.
Öylesine değil, yırtıcı bir av kuşu.
Çalar gider uykumu.
Isınan başım eritince buzları, bulduğu ilk delikten taşar sular dışarı.
Bir gün uyanmış, taşlarını parlatıyordum kulenin.
Geldi yine rüzgâr; hakikisi delinin.
Ayaklarıma dolandı önce. Sardı sarmaladı belimi.
Saçlarımda belirdi. Kırdı sanki her telini.
“Ne istiyorsun?”
“Bırak artık beni.”
“Doğduğun gün üfürdüler beni sana. Çatıları uçuran, kapıları çarpan, başucuna oturan bendim aslında. Evlerini kuran, düşlerini dokuyan, saatleri bozan bendim aslında. Ardına atan, olanı aldatan, zoru kucaklayan sendin aslında. Hep arkanda sürüklendim. Bekledim. Görülmeyendim. Geçip gidenleri hakikat bildin. Hayır, senin hikâyen bendim aslında.”
-Atkıma asıldın. Nefessiz kaldım.
-Zincirinden kurtul diye.
-Ellerimi belledin. Soğuğu ezberledim.
-Ateşini yak diye.
-Yolumu sildin. İzimi yitirdim.
-Dön geriye bir bak diye.
-Ceketimi çaldın. Tek mintanla kaldım.
-Yüklerini at diye.
-Yaprakları kovdun. Kayaları savurdun.
-Bil dünyayı, gör diye.
-Annemdi konuşan dağların ardından. Uğultu oldun, kulağıma doldun.
-Kendi sesini duy diye.
-Arkamdan ittin. Boşluklara gittim.
-Uç artık, uç diye.
Bildim kuleye bir kapı gerek.
Kapıya dışarıdan kilit gerek.
Hikâye vazgeçmemiş, özür gerek.
Oldu sandıklarım bitti gerek.
Bana şimdi bir mevsim gerek bir de güneşi göğüslemeye emek.
Comments