top of page

kendimle söylenti - mete karaoğlu

bence şiir nedir?

 

bir yeğ cevabını vermek gereken soru olduğuna inanıyorum.  çünkü öncelikle bir okur isek eğer okuduğumuz şiirin bizde bir etki bırakmasının nedeni nedir diyebilmeliyiz.  buna mukabil, şiir okuma nedenlerimizi, hangi şiirlerin bizi etkilediğini, belki daha teknik nedenlerin irdelenmesini de ele almış olacağız.  okur olarak, şiirin (bir duygu olarak) kendinden sonra düşünsel bir işleyişe geçmesini seviyorum.  bittikten sonra başlayan bir şeyleri açığa çıkaran her şiir benim için güzel şiirdir. evvela şiirdir. aksini reddetmek gibi bir düşünce içerisine de girmektense daima şiirler okumaya, bazen o güzelliği keşfedeceğimi düşündüğüm şiirler için sonra tekrar okumaya yöneliyorum.  çünkü,  roman ve öykü bir anlatımın içinde kendini tamamlayan türlerdir. düğüm atılır ve çözmese bile çözüme dair bir yol gösterici teknikler sağlanır.  zaman ve mekan bir okur için bu türlerde oldukça geniş ve çeşitlidir. şiir ise bu anlamda o genişliğe müsaade edilebilen bir tür değildir. kendini aşmak, güzel şiir ve bir şairin belirtisidir. bu düşünceyle, şiir okuyup, kitabı kapattıktan sonra başlayan bir yığın duygu ve düşünce arasında şekillenmelere müsaade eder.

bir şair için ise şiir, çeşitlilik aramaktan daha çok ifadenin bir sonucudur.

kimi dağları metafor icadıyla buluştururken kimi metropol içerisinde yığılıp kalmaktan bahsedip duruyor.  bir söz söyleme uğraşı. bir inanç aktarımı.  çünkü insan yaşamını bir şeylere inançlar. kaçınılması mümkün olmayan bir durum gibi gelir bana bu. sevdiğine inanır ve bir şeyler söyler. varlığa inandığına inanır ve bir şeyler söyler. söylemek istediğine inanır ve bu nedenle bir şeyler söyler.  şair olduğuna inanır ve bir şeyler söyler. tüm bunlarla birlikte bir şair şiirin anlamını açığa çıkarır.

 

şiir neden paylaşılmak ister?

 

sadece, varılmak istenilen bir karşılık arar. bir sözüm var demenin bir başka yolu. çünkü biliyoruz ki kavramlar insanın yaşantısında belirleyici muğlaklardır. konuşmanın karşılığında günlük bir kavram olarak görülmez şairin söz söyleme isteği ve biçimi. bu nedenle, sözünün anlam dünyasında bir yerlere ulaşması gerekiyor. bir dost sohbeti gibi düşünürsek, insan bu sohbetle gününü geçirebiliyor. en azından yalnız yaşayan biri ekmek almak için uğradığı fırın yerine -ve benzeri örneklerle-  iletişim kurmak durumu içerisinde.  bir sözü var insanın, açlığını giderebilmek için bir ekmek istemek zorunda ve burada kullanılan sözcükler bir kavram olarak karşılığını buluyor.  oysa şair, bu anlayışla günlük geçişlerini tamamlasa bile, oluşturmak istediği sözü, ortaya koyduğu tekniği ve tini elbette, anlaşılmasının mümkün olduğu bir yer arayacak.  bu da bir kitap, bir dergi aracılığıyla gerçekleşiyor.

 

ve şiir etrafında diğer düşüncelerim nelerdir?

öncelikle, şiir epey zamanımın içinde yer alan beraberinde yaşamın sürüldüğü keyifli ve zorluk dolu süreçlerimde kendi iç dünyamı güçlü hissettiğim bir gerçektir. tüm bu süreçleri hissi ve düşünsel uğraşlar sonucunda açığa çıkarıyorum.  benim için şiir bir kurmacadır. şairin yükseklerden gelen bir ilhamı dizelere taşıması kabul görülemez.  yüksek denilen yerin tüm yargılardan uzak bir değer anlamı taşıması gerekiyor, o zaman kurmaca kendi seyrini uçsuz bucaksız bir şiire gömecektir.

tüm bu düşünceler eşliğinde paylaşım isteği gerçekleşiyor. ben dosyalarımı ev baskı kitap olarak kendim baskıya alıyorum, beraberinde çok hoşuma giden çalışmaları da ev baskı kitap olarak yayıma hazırlıyor ve baskı yapıyorum.  iletişim kurmanın, okunması istenilenin her an her yerde somut bir yer edinmesi pek kolay olmamakla birlikte, aslına kendi ifademe bir şey daha ekliyorum. bir sözüm var demenin başka bir yolu.  yetmiyormuş gibi geliyor sesim.  çünkü yaşadığımız koşullar dengeli bir süreğenlik içinde değil. dünyayı görmek, onu anlamak ve burada bir yaşam sürdürmek beni etkiliyor. anlamak, beni yaşama dair derin sancılar bırakarak etkiliyor. çözümü yok olan her söylentiye karşı çıkmak istiyorum. bir sözüm var ve yetmiyor.  çağdaşın, insanı kendinden habersiz sürdüğü yaşam endişesiyle görmek beni yoruyor.  kabul etmek gereken bazı koşullar var ve hemen kabul edelim demek beni iğreti ediyor. nedir bu söz söyleme isteği? diyorum kendime. çok mu önemli? kendime bir fayda sağlama hususunda pek önemli değil. yığınla insanın üzerine dökülen zaman kavramının ağırlığı, insanı robot haline getirme uğraşları, robotları insani bir vazifede gösterme uğraşları bunların hepsi, çağın sorunları ve bu sorunları anlayıp, yaşıyorum. işte burada karşıma çıkan çözümsüzlük bahsetmeye çalıştığım söz söyleme isteği. çözümsüzlük. gerçek bir şey.  kendimin hatırlamasını istediğim ve bununla birlikte insanların da hatırlamasını istediğim bir şey var; yaşamak. zahmetli bir şey öyle değil mi? gerçekten öyle. bu zahmeti, tamamen eyleme sürükleme hususunda severek yapabileceğim ifadelere dönüştürmek hoşuma gidiyor. şiir nedir? anlamın kavramsız kalmasıdır. şiir nedir? kavramın anlamsız çabasıdır. sadece kelimelerin bir araya gelmesinden uzak öyle değil mi? bence çok uzak. bu vakit, söz söyleme isteğimi geride bırakmadan bir kapı arayışına girmeyi kabul edilir göremiyorum.  şiir yazıyorsun ve bir karşılık bekliyorsun. bu karşılık sadece varma isteği olduktan sonra, kendi kitabını basmanın, bir yayınevinden basılmasının pek farkı olmuyor.

şiir üzerine konuşmalar yaptığım çoğu arkadaşıma söylediğim bir ifade var. kendi okurun olabilmek.

ben evvela diğer şiirleri okumakla birlikte, kendi okurluğumu yapıyorum. söylediğim bir sözün ne olduğunu anlıyorum. bu durumda hiçbir telaş yoktur. beğenilmek, beğenilmemek, seçilmek, seçilmemek bir anlam ifade etmiyor. bu elbette bir eleştiriyi kabul görmemek anlamında değil.  eleştiri, özün ve biçimin bir araya getirilerek ortaya çıkan söyleme isteğinden taşan, bilgin bir iştir. buna dört elle sarılmak gerekiyor.  hal böyle olunca, telaşsız ve canlı… yaşama isteğinin karşılığında yoruculuğun üzerini örtmek adına bu canlılık.

 

bunları neden yazdım?

 

yıllar önce “kalabalık bir” adı altında çıkardığım “kendi iç dünyamız” söylemli fanzin vardı. bu söylem içerisinde 4 sayı çıkarabilmiş ve sonrasında ekonomik zorluklar sebebiyle bitirmek vakti gelmişti. o günlerde hayalini kurduğum her şeyi gerçekleştirmek adına uğraşıp ve bir yaşamı heba ediyorum gibi görünen hayatın içerisinde sürüklenip gidiyordum. bugün, yapmak istediğim yeni bir hayalin olmadığını ve zorlukların gün geçtikçe daha fazla arttığını iliklerime kadar hissediyorum. bunları yazmamın sebebi olarak ise kendi iç dünyamız söyleminin gerçekleşmesine dair bir deneme. hepsi bu.

sanırım tamamını gerçekleştirdiğim hayallerimin “kendi iç dünyamız” söylemi içerisinde yer almasını, bu cümlenin bir kavram olarak yaşamımda bana güç katmasını sağlamaya çalışıyorum. yolun sonuna geldiğimin bir belirtisi olarak, çağdaş ağrılarla sorular sormanın bana artık ağır geldiğini belirtmek istiyorum. on yıllık bir süreçte hayalini kurduğum her şey yaşamımda mevcut. yani yolun sonu dediğim yer, uçurum değil. pek devam eden yaşamın gereksinimleriyle süren bir hal…

son sözüm, bu kadar zorluk dolu olması gerekmezdi. pek sevimsiz iktidar ve pek sevimsiz bu çağa, vardığım soyut ağrılarla,

çok selam ve sevgi, saygı ile

merhaba

 

 

 

 

mete karaoğlu

68 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page